Bu durumların ameliyatla düzelmesini sağlayan özel ameliyat teknikleri uygulamaktayım. İdrar kesesi ve makat arasında çok beceri isteyen dar bir alanda yaptığım ameliyatlarla bir çok kadını tekrar doyumlu bir cinsel yaşama kavuşturduğumu söyleyebilirim. 30 yıldan fazladır yaptığım bu çalışmalar sonucunda şunu söyleyebilirim ki, doyumlu bir cinsel yaşam insan sağlığının temelini oluşturmaktadır.
Günümüzde, Türkiye’de cinsellikle ilgili sorunların, cinselliğin hala tabu oluşu nedeni ile çok büyük bir sorunlar yumağı olarak önümüzde durduğunu görmekteyiz. Son günlerde yenilenen terör yasası içine fuhuş yapanlarla ilgili bölüm konulmak istenmesi ülkemizde cinselliğe nasıl bakan bir zihniyet olduğunu bize anlatmaktadır. Ancak son yıllarda özellikle yazılı basında, kadın dergilerinde çok fazla cinsellikle ilgili yayın çıktığı için insanlar cinselliğin sağlık açısından önemini fark etmeye başladılar.
Bilindiği gibi cinsellik insanın beslenme ve korunma gibi en önemli iç güdülerinin başında gelir. Dolayısıyla yaşamımızın önemli bir parçasıdır. Cinsellik evlilik kurumunun sağlıklı yürüyebilmesi için dayandığı en önemli temeldir. Cinsellikte kadının önemi büyüktür. Bir toplumun cinsel yaşamı ve cinsellikle ilgili değer yargılarını anlayabilmek için, o toplumun tarihsel süreç içindeki gelişimine bakmak gerekir.
Cinselliğin Tarihsel Evrimine Bakış
Bugün bilinen tarih ve yapılan arkeolojik kazılara göre, M.Ö 4000 den birinci yüzyıla kadar, çeşitli medeniyetlerde kadın ve cinsellik yüceltilmiştir. Biz Türklerde de özellikle 10. Yüzyıla kadar Gök Tanrıya inanan binlerce yıllık şamanist inanç düzeninde kadın erkek eşit haklarda yaşamışlardır. Şamanist inanç sistemi içinde Türklerin tek eşli olarak cinselliği doğallık içinde kişiye özel bir olgu şeklinde yaşadıklarını ve algıladıklarını saptıyoruz. Şamanların çoğunun kadın olması, bu düzenin, hatta tarihçi Ziya Gökalp’in de belirttiği gibi, feminist olduğunu ileri sürebiliriz. Oğuz destanı, Manas destanı, Nevruzu anlatan Ergenekon destanı gibi eski Türk destanlarında kadının erkeğe eşit olduğunu görmekteyiz. Bugünkü Türk toplumunu incelediğimizde 10-12 yüzyıllar arasında İslam dinini seçen Oğuz boyları zaman içinde, özellikle 1517’den sonra hilafetin Osmanlılara geçmesi ile birlikte, Arapların İslamiyet öncesi cahiliye devrindeki geleneklerinin bazıları, kültürel bir alış veriş ile bize de geçmiş ve bunların sonucunda Türkiye’de kadının toplum ve aile içindeki konumunun geriye gitmiş olduğunu ileri sürenler vardır. Ancak Cumhuriyetin kurulması ve Kemal Atatürk’ün reformları ile kadınlar Türkiye’de bin yıllık aradan sonra tekrar erkekle eşit şartlara gelmişlerdir. Acaba bu kadınlar için çok önemli bu olguyu Türkiye’de kadınlar algılayabiliyor mu ?
Türkiye’de Cinsellik
Cinselliğin ve cinsel davranışların temelinde toplumsal değişimler ve gelişmeler yattığı için bu kısa tarihsel bakış açısına burada değinmek zorunluluğu duydum. Çünkü cinsellikle ilgili kuralları toplumlar zaman içinde yaratırlar ve bu kuralların dışına çıkanlar toplumla çatışırlar. Bu çok önemli bir olgudur. Ülkemizin özellikle Güneydoğu bölgesindeki töre cinayetleri cinsellik ve toplum değerleri kavramı bakımından çok iyi bir örnektir.
Kadının cinselliği ve cinselliğin yaşanışı genelde kadının dünyaya bakışına ve değer yargılarına göre şekillenmektedir. Türkiye’de bugün kadın cinselliği ile ilgili herhangi bir konuya bakarken ülkemizde, belki de doğu-batı kültürleri arasında oluşumuzdan, kadının davranışlarında değişik görüşlerin hakim olduğunu izlemekteyiz.
Türkiye’de kadınların bir kısmı didişken yeni dünya kadınını kendisine örnek alırken, yeni oluşturulan büyük bir kitledeki kadınlar ise, ortaçağın kuralları içinde kendisini erkeğin çok gerisinde ve kanunların öngördüğü eşitliğin çok gerisinde, gerici bir tutum içinde bulunmaktadır. Halbuki tıbbi seksoloji açısından bakarsak, kadın erkek arasında cinselliğin iyi işleyebilmesi için ve hem kadın hem de erkeğin cinsel doyuma ulaşabilmesi için kadın ve erkeğin eşit olması ve birbirine açık ve saygılı olması gerekir. Bu olguyu cinsellikle ilgili yazdığım bir çok kitapta ayrıntılı olarak sundum. Özellikle Uzakdoğu felsefesi, cinselliği doğallığı içinde yaşanması ve kişinin cinsel dürtülerinin tabii bir şekilde doyurulması olarak görmektedir. Böyle bir cinsel doyumun sağlanması için kadın erkeğin eşit olması gerekir.
Yukarıda değindiğim gibi cinselliğin hala tabu olması, karı koca arasında bile konuşulamaması birçok cinsel sorunlar yaratmaktadır. Bu cinsel sorunların başında kadın ve erkekte cinsel konu ve sorunları konuşamama, yani diyalog kopukluğu sonucu cinsel istem azlığı, kadında orgazm olamama, cinsel birleşmeye geçememe, yani vajinismus, erkekte ise erken boşalma ve sertleşme sorunları ortaya çıkmaktadır.
2006 yılında Amerika ve Avustralya’ da yapılan bazı çalışmaların neticesine göre dünyada kadın ve erkeklerin aşağı yukarı yarısının cinsel tatminsizlik yaşadığı ileri sürülüyor. Avustralyalı cinsel sağlık araştırmacısı Dr. King’ e göre Avustralya’da 10 erkekten 8’i hafif ve orta düzeyde sertleşme sorunu yaşıyor. Aynı araştırıcıya göre dünyada erkeklerin % 41’inde yeteri kadar sertleşme gözükmüyor. Türkiye’de yapılan Pfizer araştırmasına göre Türkiye’de kadınların % 42’si erkeklerin ise % 48’i cinsel yaşamından memnun değil. Bu araştırmaya göre Türkiye’ de cinsel yaşamlarını düzeltmek isteyenlerin oranı % 83.
Bu araştırmalar bize bir fikir veriyorsa da cinsellikle ilgili bilgi toplamanın zor olduğunu söyleyebilirim. Hele verilen bu bilgilerin doğruluğunu daima şüphe ile karşılamak gerekir. Şimdiye kadar cinsellikle ilgili en büyük araştırmayı Shire Hite Amerika’da yapmış, daha doğrusu yapmaya çalışmıştır. İki yüz binin üstünde anket formu dağıtmış büyük bir destek bularak, cevaplayanlara bir ödeme yaptığı halde ancak iki bin kişi cevap vermiştir. Anlatmaya çalıştım.
Yukarıdaki araştırmalarda Türkiye’de cinsel yaşamını düzeltmek isteyenlerin oranı % 83 gibi çok yüksek verilmiştir. Bu rakam kanımca insanların televizyon dizilerinde ve sinemalarda gördükleri ideal kadın ve erkek tipine cinsel açıdan olan bir özlemi ifade ediyor olabilir. 30 yılı aşkın bir zamandır, ve bunun yarısı yurt dışında, Alman ve Amerikan toplumları içinde olmak şartıyla, yani bize göre cinsellik açısından daha hoş görülü ve açık toplumlarda bile cinsel sorunların tedavisi için insanların hekime yeterince başvurmadığını ileri sürebilirim. Aynı şekilde Türkiye’de de insanların şikayetleri doğrultusunda sorunu çözmek için hekime başvuranların sayısının şikayetçi sayısına göre çok az olduğunu söyleyebilirim.